Enerji bir madde değil, kendini hareketle
gösteren bir kuvvettir. Örneğin, bir kar fırtınasında kar tanecikleri
görülebilir ama bir çeşit enerji olan rüzgar görülemez, sadece
hissedilir.
Dünyamız katı maddelerden oluşmuş
gibi görünmesine rağmen aslında deniz gibi hareket halinde olan akıcı
bir enerjiden oluşmuş ve onunla çevrelenmiştir.
Modern bilim, insan
organizmasının sadece fiziksel bir yapı olmayıp tüm evrende olduğu gibi
normal gözle görülemeyen bir enerji alanına da sahip olduğunu doğrular.
Basit şekliyle evrende canlı ve cansız diye
tanımladığımız her oluşum moleküllerden, moleküller atomlardan, atomlar
ise atomaltı parçacıklardan oluşmuştur. Canlı ve cansız ayrımı belki de
çok şanssız bir tanımlamadır. Tüm madde ve varlıkları oluşturan temel
yapıtaşı aynı olduğu ve bu yapıtaşı sürekli bir devinim ve saf bir
“enerji” olduğuna göre aslında evrende “cansız” hiçbir şey yoktur. İşte
varlıkları özde aynı temele bağlayan ve aynı kaynaktan besleyen bu
oluşumun bütününü evrenin yaşam enerjisi olarak tanımlamak mümkündür.
Doğal olarak bu enerjinin kaynağı yaradılış noktası olarak
tanımlanabilir.
Bu demektir ki,
biz saf enerjiyiz.
Evrenimizi oluşturan atomlar ve atomaltı parçacıklar
hakkında
öğrenilecek daha çok şey olduğunu
herkesten önce bilim adamları kabulleniyor.
Her yeni keşifle, aslında
bildiklerinin ne kadar az olduğunu
anlıyorlar.
Kuantum kuramı
1900'de Alman fizikçi Max Planck
(1858-1947), “gama ışınlarının” dalga
olmadığını, küçük enerji parçacıklarından,
kuantuınlardan oluştuğunu
öne sürdü. Planck'in önerisi,
beş yıl sonra yayımlanan
Einstein'in fikirleriyle
birleştirilince sonradan
kuantum mekaniği denilecek yeni
bir kuram doğmuş
oldu. Bu kuram, maddenin parçacık
ya da dalga olarak
davranabileceği düşüncesini
temel alıyor. Birçok bilim adamı
bu devrimci fikirlerin klasik fizikten
modern fiziğe geçiş noktası olduğuna
inanıyor.
Parçacık çeşitleri
Proton, elektron ve nötrondan başka
birçok atomaltı parçacık olduğu biliniyor. Bunların bazılarının varlıkları
kanıtlanmış, bazılarınınsa birtakım
olguları açıklayabilmek için
yapılan hesaplar sonucu var olduklarına inanılmış.
Şu anki bilgimizle, parçacıklar
üç sınıfa ayrılıyor: Temel parçacıklar, karma parçacıklar ve bozonlar.
Temel parçacıklar da kendi içinde
İki gruba ayrılıyor: Leptonlar ve kuarklar.
Leptonlar
Diğer temel parçacıklar gibi lepton
sınıfındakilerin de İç yapıları olmadığı
düşünülüyor. Leptonlar yalnızca
kendilerinden oluşuyor. Bu parçacıklar
arasında elektron da var.
Elektron bazen bir dalga gibi davranabilen
parçacıklara iyi bir örnek.
Bulut modelinde elektronun
hareket etmekte
olan bir buluta, bir lekeye benzediği
düşünülüyor. Bazı bilim adamları
elektronun hareketinin Mobius şeridine
benzediğine inanıyor. Mobius
şeridi, kendi içinde kıvrılan ve tek
taraflı, sürekli bir yüzey oluşturan
bir
halkaya benziyor.
Üç lepton daha var: Muon, tau ve
nötrino. Bir nötron, bir proton ve
bir elektron vermek üzere parçalandığında
bazen bir nötrino da açığa
çıkıyor. Nötrino o kadar küçük ki,
galaksimizi 12.000 kere bir baştan
diğerine kat etse bile, başka bir şeyle
tepkimeye girme olasılığı yalnızca
% 50. Üç tür nötrino olduğu düşünülüyor.
Bilim adamları
evrende bizim görebildiğimizden daha fazla madde olduğuna
inanıyor. 1980'lerde ortaya atılan bir kuram, görünmez, ya da "karanlık"
maddenin milyonlarca ufak nötrınonun bıraraya gelmesiyle oluşan bir
kütle olduğunu öne sürüyor. Dafıa yeni
kuramlarsa, başka olasılıklar getiriyor.
Kuarklar
Evrendeki tüm diğer parçacıkların (leptonlar hariç)
yapısında var olan
ikinci temel parçacık kuark. Bu parçacıkların
varlığı ilk kez 1964'te iki
ayrı bilim adamınca, birbirlerinden
bağımsız olarak ortaya atıldı. Bu bilim
adamlarından biri olan Amerikalı
fizikçi Murray Gell-Mann (1929 - )
yeni parçacıklara "kuark" adını verdi.
Altı çeşit kuark olduğu düşünülüyor.
Bunlara Aşağı, Yukarı, Tuhaf, Cazibe,
Alt, Üst adları verildi. Kuarkların
elektrik ya da manyetik bir yük dışında, bizim bilmediğimiz bir
tür yük taşıdıkları kanıtlandı. Bu
yük çeşidine
"renk" deniyor ve "gölge" adı verilen üç farklı biçimde olabiliyor.
Antimadde
Bilim adamları antimadde diye birşeyin
gerçekten var olduğunu ve anti
parçacıklardan yapıldığını öne sürüyor.
Her temel parçacığa karşılık gelen bir antiparçacık olduğu düşünülüyor.
Örneğin, nötrinonun bir anti-nötrinosu, kuarkın da bir anti-kuarkı
var. Anti-parçacıkların kütlelerinin kendilerine karşılık gelen
parçacıklarla aynı kütleye, fakat tümüyle zıt
enerji düzeylerine sahip oldukları
söyleniyor. Aslında bu fikri doğru
dürüst açıklayabilmek için koca bir
kitap yazmak gerekir.
Karma parçacıklar
İsminden de anlaşılacağı gibi, karma
parçacıklar çeşitli temel parçacıkların
bir araya gelmesiyle oluşuyor.
Bunların arasında proton, nötron
ve pion var. Pion, varlığı öne sürüldükten
12 yıl sonra, 1947'de keşfedildi.
Bir kuark ve bir anti-kuarktan oluştuğu düşünülüyor.
Bozonlar
"Parçacık" terimi genellikle küçük bir madde parçasını
belirtir. Maddeyle enerji arasındaki farklardan
biri, enerjinin tersine maddenin
kütlesinin olmasıdır. Bu noktada bozonlar
işi karıştırıyor; bozonlar bir parçacık çeşidi, fakat bazı bozonlar
enerji dalgaları içeren paketlerden
oluşuyor. Foton, en tanınmış bozonlardan
biri. Einstein, yüklü parçacıklar arasında elektrik ve manyetik
kuvvetleri taşıyanın foton olduğunu
söylemiştir.
Radyoaktif atomlar enerji saldıkları
zaman, ışık da açığa çıkar. Işık dalgalardan
oluşmuştur. Dalgacıklar
halinde ilerler; fakat su dalgalarının
tersine, ışık dalgaları "paketler" içinde hapsolmuştur. Foton, ışık
dalgaları içeren bir pakettir. Bunu
bir torbanın içinde sürünen bir yılan
olarak düşünebilirsiniz. Yılan,
dalga, torba da yılanı sarmalayan
pakettir.
Işık dalgaları
Işığın çeşitli renkleri vardır. Aynı
renk ışık, aynı frekansta titreşen fotonlardan yapılmıştır. Tüm renklerdeki
ışığın hızı aynıdır, ancak farklı renklerdeki ışık dalgalarının enerji
düzeyleri farklıdır ve eşit uzaklıkları
kat ederken farklı frekanslarda titreşirler.
Parçacıkları parçalamak
Bilim adamlarının maddeyi daha basit
biçimlerine parçalamakta kullandıkları
bir makine var. Bu makineye parçacık hızlandırıcı deniyor. Bu makinelerin
bazıları kilometrelerce uzunlukta
yapılmış. Hızlandırıcının içinde çok
yüksek hızlardaki parçacıklar birbirleriyle
çarpıştırılıyor. Bazen belirli bir
parçacık hedef olarak kullanılıyor ve
başka parçacıklar tarafından bombardımana tutuluyor. Bazen de parçacıkların
birbirleriyle kafa kafaya çarpışmaları
sağlanıyor. Parçacıkların parçalanmasına yol açan bu çarpışmalar,
birçok heyecan verici buluşa yol açıyor
ve bilim adamları evrenin yapısını
araştırmayı sürdürüyor.
İnsanın kuantum mekanik bedeni
Maddenin en küçük parçacığının atom olduğu
zannediliyordu; sonra
atomun, nötron, elektron ve protondan oluştuğu, en sonunda da maddenin
olabilecek en küçük taneciklerinin kuantum tanecikleri olduğu saptandı.
Kuantum tanecikleri "kuanta" adı verilen çok yüksek titreşimler
halinde duruyor; verilen uygun bir
dürtüyle maddeye, adet kanamasından,
kirpiğe, kahkahadan gözyaşına, hormonlara kadar her şeye
dönüşebiliyorlar. Zihin beden bütünlüğü de burada ortaya çıkıyor. Zihin
de kuantum titreşimleri halinde enerji yüklü bir potansiyeldir ve uygun gördüğü
emirlerle düşünceyi, maddeye dönüştürebilir.
Kuantum titreşimlerinden, kuantum tanecikleri, onlardan
proton,
elektron, nötron, atom, onlardan da molekül, hücre, dokular, organlar ve
tüm birey ortaya çıkıyor. Basit bir örnek verecek olursak bir yolda
yalnız
yürürken, karşınızdan gelen bir köpek saldırganca size yaklaşırsa, bir
anda, saniyeden daha kısa bir zaman içerisinde, korku ve endişe sonucu bedeninizde
adrenalin salgılanır, sempatik sinir sistemi bir anda hâkimiyete geçer,
kan basıncı artar, kalp hızlanır. Bütün bunların hepsi bir saniyeden
az bir zaman içerisinde gerçekleşir. Görmenizle kaçmanız bir olur ve korku,
sizde adrenalin denilen bir moleküle, maddeye dönüşür. Bu kaba örnek
bile madde olmayan, zihin düzeyindeki bir düşüncenin nasıl maddeye
dönüştüğünü göstermektedir. Korku, adrenaline dönüştüğü gibi mutluluk,
üzüntü, hepsi maddeye dönüşür. Bu yüzden kuantum-mekanik
beden olduğumuzu bilmemiz çok önemli.
Günümüzde de
tıp ilerledikçe insanın sadece organlardan oluşmadığı da
araştırılıyor ve
anlaşılıyor.
Kaynaktan (her şeyin bir
ve aynı olduğu birleşik alandan) koptuğunuz zaman, kuantum düzeyiyle
olan bu ilişki bozulur; kuantum mekanik bedene hâkim olma özelliği
zayıflar. Fizyolojinizin organizasyonu, derin, kuantum düzeyinden değil,
daha kaba düzeyden akar. Kendinizi tek ve ayrı bir canlı olarak düşünüp
her şeyin "bir" olduğunu kavrayamaz;
yaradılışın gerçek yasalarını çiğnerseniz,
hatalı
yaşar, davranır ve beslenirseniz, kuantum mekanik beden
bağlantınızı, zihin-beden ilişkinizi kaybetmiş olursunuz.
Oysa, beden programımızı kuantum düzeyden yeniden
organize edebilir, evrenin yaşam enerjisinin bedenimizi beslenmesini
sağlayarak daha sağlıklı ve uzun bir yaşama sahip olabilir, tekrar iç
doğamıza dönerek, kendimize yardım edebilir, mükemmel ruh ve beden
bütünlüğünü yaratabiliriz.
|